Salı, Mayıs 31, 2005

 

VAKIF ÜNİVERSİTELERi

Bir haber,

"24 vakıf üniversitesi bir 'devlet' etmiyor. (Güneş, 01.06.2005)

Yapılan araştırmada 24 vakıf üniversitesinin bir yılda yayınladığı bilimsel yayının İstanbul Üniversitesi'nin altında kaldığı belirlendi.

5 ile 15 bin dolar arasında değişen ücretlerle öğrenci alan üniversitelerimiz bilimde sınıfta kaldı.Türkiye'deki 24 vakıf üniversitesi 2004 yılında toplam 1009 bilimsel yayını uluslararası bilimsel atıf endekslerine sokabilirken, sadece İstanbul Üniversitesi'nin 2004 yılında toplam 1029 bilimsel yayını endekslerde yer aldı.

ÖZELLERİN SIRALAMASI
Özel üniversiteler açısından hüsran tablosu olan yayın sıralamasına göre, 'Sabancı Üni. (64), Fatih Üni. (54), Yeditepe Üni. (53), Atılım Üni. (52), Çankaya Üni. (27), Maltepe Üni. (21), Doğuş Üni. (18), Kadir Has Üni. (17), Işık Üni. (16), İstanbul Bilgi Üni. (12), Bahçeşehir Üni. (9), İstanbul Kültür Üni. (8), Beykent Üni. (7), TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üni. (5), Haliç Üni. (3), İstanbul Ticaret Üni. (2), Çağ Üni. (1), Ufuk Üni. (1), İzmir Ekonomi Üni. (0), Okan Üni. (0), Yaşar Üni. (0).' yayını bulunuyor.

BİLKENT BAŞARILI
Vakıf üniversiteleri arasında Bilkent, Başkent ve Koç üniversiteleri diğer vakıf üniversitelerinin başarısız tablonun dışına çıkarken, özellikle Bilkent Üniversitesi birçok devlet üniversitesini de geride bıraktı. 2004 yılında 296 bilimsel yayın üreten Bilkent Üniversitesi 36'sı devlet olmak üzere toplam 59 üniversitenin önünde 18'nci sıraya oturdu."

Türkiyede işler hep böyle, önce başlayalım deniyor, sonrasına bakarız.

Göç yolda düzelir meselesi yani.

 

DEFİNE ARAMAK

Bir haber,

"Sultanahmet'te define aradılar (Güneş, 01.06.2005)

İstanbul'un tarihi Sultanahmet Camii yakınlarındaki eski bir mezarı açıp define arayan 4 kişi yakalandı. Sanıkların 5 yıla kadar hapsi isteniyor.

Defİne avcıları sonunda tarihi mekanlara da sızmaya başladı. Son olay tarihi Sultanahmet Camii yakınlarında meydana geldi. İddiaya göre devriye gezen polis ekipleri, bir mezarlıktan sesler duyunca olay yerine gitti. Eski bir mezarın kazıldığını gören polis olay yerinde bulunan M.Ö., E.Ö., İ.Y. ve R. Ç.'yi gözaltına aldı. Olay yerinde levye, çapa ve 5 metre uzunluğunda bir ip ele geçirildi.

TARİH VE KÜTÜRE DARBE
SANIKLAR polisteki ifadelerinden sonra savcılığa çıkarıldı. Savcılığın tutuklanma istemiyle mahkemeye sevk ettiğ sanıklar, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 74 maddesi uyarınca dava açılan sanıklara 5 yıla kadar hapis isteniyor. Duruşma önümüzdeki günlerde başlayacak. Ali OKTAY"

Türkiyede bir şeyler var. Kolay yönden voleyi vurmak, zengin olmak.

Miras yemek.

Çalışmadan kazanmak, yan gelip yatmak.

Bu bizi kurtaramaz.

Bir dolmuşta görmüştm. Bizi ancak çalışmak kurtarır diyordu.

Helal be, işte bu yerleşmeli artık hafızalarımıza.

 

YENİ TÜRK CEZA KANUNU

Bir haber,

"Baştan aşağı değiştirilen TCK bugünden itibaren yürürlüğe giriyor. Yeni yasa Avrupa'daki gibi suçlar ve cezalar getiriyor.

'Kaçak Kuran kurslarına af' değişikliği nedeniyle Cumhurbaşkanı Sezer tarafından veto edilse eski haliyle, edilmezse ilk haliyle yürürlüğe girecek olan yasanın hayatımıza getirdiği bazı değişiklikler şöyle olacak:

KAPKAÇ İLK KEZ SUÇ OLARAK GİRDİ
'Bir kişinin elinde veya üstünde taşıdığı eşyayı çekip almak' olarak tanımlanan kapkaç ilk kez TCK'ya girdi. Cezası 3 yıldan 7 yıla kadar hapis.

ÇOCUĞUNU DÖVENE 5 YIL VERİLEBİLECEK
Bir kişiye eziyet eden kişi, 2-5 yıl hapisle cezalandırılacak. Bu suçun, aile bireyine karşı işlenmesi durumunda ceza 3-8 yıl olacak.

KARAKOLDA DAYAĞA 12 YIL AĞIR HAPİS
Kamu görevlisinin, bir kişiye işkence yapması sonucu alacağı ceza 12 yıla çıkarıldı. İşkenceye gözyuman amirler hakkında da işlem yapılacak.

İMAM NİKAHI KIYANA 6 AY HAPİS CEZASI
İmam nikahı yaptıranlar, 2 aydan 6 aya kadar hapisle yargılanacak. Çiftler, resmi nikah kıydıkları takdirde bu cezadan muaf olacak.

TRAFİK CANAVARININ DİŞLERİ SÖKÜLECEK
Maç sonrası havaya ateş açarak veya kırmızı ışıkta geçerek ölüme sebebiyet verenler, 25 yıla kadar ağır hapis cezası alabilecek.

HOLİGANA ÇALIŞMA CEZASI VERİLECEK
Holiganlara, maçlara girmeme cezası verilebilecek. Suçlu, hapis yatmak yerine bir kamu görevinde çalışarak cezasını çekebilecek."

Bu konularda Türkiye geç bile kalmıştı.

Türkiye'de maalesef yasaklar olmadan, caydırıcılık olmadan gelişme olmuyor.

Salı, Mayıs 24, 2005

 

MEDENİYETLER ÇATIŞMASI

Bir haber,

" “MEDENİYETLER Çatışması’’ kitabının yazarı Samuel H. Huntington, Avrupa halklarında, Türkiye’nin Avrupalı olmadığı görüşü paylaşıldığı süree Türkiye AB üyesi olamayacaktır’’ dedi, Atatürk ilkelerinin 21. yüzyıla uyarlanması gerektiğini söyledi. (Tercuman, 25.05.2005)


“MEDENİYETLER Çatışması’’ kitabının yazarı Samuel H. Huntington, Avrupa halklarında, Türkiye’nin, Avrupa’ya dahil olmaya çalışmasına rağmen tarihi ve kültürü itibariyle Avrupalı olmayan bir ulus olduğu şeklinde yaygın bir görüş bulunduğunu belirterek, ‘’Bu görüş Avrupa toplumu tarafından paylaşıldığı sürece Türkiye AB üyesi olamayacaktır’’ dedi. Akbank tarafından düzenlenen konferanslar dizisinin konuğu olan Huntington, Türkiye’nin yeni küresel politikadaki 3 seçeneği şöyle sıraladı: 1. AB’ye tam üyelikle sağlanacak Avrupa seçeneği. 2. Şu an kopuk durumdaki İslam dünyasını birleştirmek. 3. Ulusalcı ve milliyetçi seçenek.

ABD’nin Irak’taki savaşı anlamlı bir şekilde kazanacağını düşünmediğini belirten Huntington, “Irak’ın geleceği çok mutlu değil. Her halükarda Irak’ta istikrarsızlık ve karmaşa olacaktır. 2-3 yıl sonra pek çok kişi, ‘Irak’ta ihtiyacımız olan Saddam tipi bir başka adam’ diyebilir’’ dedi.

Bir katılımcının, ‘’Batı, Türkiye’ye bu kadar karşıysa acaba Atatürk Türkiye’ye batı normlarını önermekle haksızlık mı etti?’’ sorusu üzerine Huntington, Atatürk’ün düşüncesinin, ‘’modernleşmek’’ anlamında ‘’batılılaşmak’’ olduğuna inandığını vurguladı.

Huntington, ‘’Ama bence batılılaşmadan da modernleşilebilir. Japonya da bunun bir numaralı örneğidir. Bana göre, Atatürkçülüğü yeniden yorumlamak, Türkiye’nin yararına olacak bir şeydir. Atatürk, ne de olsa 70 küsur yıl önce yaşadı. Atatürk ilkeleri 70 yıl geride kalmıştır. Şimdi Türkiye çok farklı bir dünyanın içinde. Bana öyle geliyor ki, Türkiye’nin Atatürk’ün öğretisini çeşitlendirerek, 21. yüzyıla uyarlaması gerekir’’ dedi."

Bence söylediklerinde doğruluk payı var.

Avrupa bize karşı önyargılı. Bu önyargıları kırmak kolay değil.

Din faktörü etkisini hala daha sürdürüyor. Ancak Avrupa ile zayıf bağları da yok.
Ulusalcı ve Milliyetçi durarak modern de olunabilineceği ise kanıtlanabilir.

Atatürk körü körüne batıcı olalım demedi tabii ki. Batı uygarlığını hedef gösterdi.

İslam dünyasını birleştirmek gibi Türkiye'nin bir hedefi de olamaz. Türkiye başarısıyla ancak bir çekim merkezi olur ve bu sayede islam dünyasına etki edebilir.

 

IMF

Bir Haber,

"IMF memurun zammına taktı (25.05.2005, Güneş)

3 kuruşluk asgari ücreti yüksek bulan IMF, memura 2006'de en çok yüzde 5.5 zam yapılmasını önerdi. IMF asgari ücretten sonra şimdi de gözlerini memura yapılacak zamma dikti. IMF, bu yılı da kapsayan 3 yıllık bütçeye temel oluşturacak hedefleri belirledi. IMF’nin projeksiyonuna göre, 2006 yılında memurlara ortalama yüzde 5.5, 2007 yılında da yüzde 5 zam yapılacak. Faiz kalemi dışında diğer harcamalar için sınırların belirlendiği bu projeksiyona göre, gelecek yıl 124.3 milyar YTL’si vergi olmak üzere toplam 126.2 milyar YTL gelir, 99.5 milyar YTL de faiz dışı harcama yapılacak. Öte yandan IMF'ye göre, Türkiye'nin risk durumu, birçok gelişmekte olan ülke ile aynı düzeyde iken, Türk tahvilleri benzer risk durumuna sahip ülke tahvillerinden daha çok ilgi görüyor. IMF'nin Küresel Mali İstikrar Raporu'na göre, Türkiye'nin risk durumundaki iyileşme devam ediyor. Raporda, Türkiye'nin, kredi notunun da ileriki aylarda daha da iyileşmesinin beklendiği vurgulanıyor."

IMF yıllrdır Türkiye'de. Son ekonomik krizden sonra yine işe el attı. Para vererek durumu kurtarmamızı sağladı. Bu sayede faiz oranları düşürüldü. Bu sayede kriz az da olsa atlatıldı. Ancak bütün bunlar görünmeyen istekler de doğurmuş olabilir.

Babasının hayrına bu paraları vermiyordur elbette. Ama bir gerçek var, o da IMF olmadan bazı şeylerin çok zor olduğudur. Bir süre daha IMF'e katlanmamız gerekecek.

Kemer Sıkma politikası devem etsin etmesine de, bazı şeyler de düzelsin artık. Bu çekilen acılar, sıkıntılar da bir işe yarasın artık.

 

Aracılar Kazanıyor

Bir haber,

"
Sebze-meyve, tarladan tüketicinin sofrasına gidene kadar 3-4 el değiştiriyor. Bu da ürünün fiyatını yüzde 175'lere varan oranlarda artırıyor.(25.05.2005, Guneş)


TARIM Bakanlığı ile Sanayi Bakanlığı arasında sebze ve meyvanın tarladan tezgaha hangi yollardan gideceği tartışması sürerken yapılan araştırma bu ürünlerin vatandaşın sofrasına gidinceye kadar devamlı zamlandığını ortaya çıkardı. Tarım Bakanlığı'nın verilerine göre, sofralık domates üreticiden tüketiciye ulaşıncaya kadar fiyatı % 162, ıpanak % 160, patates % 100, havuç % 175 zamlanıyor. Üreticinin 53 YKr'ye sattığı domates, toptancı halinden 90 kuruş olarak çıkıyor.

TÜKETİCİ
Tüketici ise aynı domatesi perakendeciden 1.39 YTL ödeyerek alabiliyor. Havuçta üretici ve tüketici fiyatları arasında yüzde 175 oranında fark oluşuyor. Toptancılar üreticiden 20 Ykr'ye aldığı havucu, yüzde 85 zam yaparak perakendeciye 37 YKr'den satıyor. Aynı havuç tüketiciye ise 55 YKr'den ulaşıyor.

TARTIŞILIYOR
Fiyatlar tarladan sofraya zamlanarak giderken üretici ücretin azlığından tüketici ise yüksekliğinden dertli. Aracılardan hangisinin yüksek zamlara neden olduğu ise tartışılıyor. Komisyoncu, 'Bize verilen karı alıyoruz. Pahalılık bizden kaynaklanmıyor' derken, parekendeci, 'Pahalı alıyoruz' diye kendisini savunuyor. Bu arada pahalılığın sebebi olarak Türkiye'de bir üretim politikasının olmadığı da gösteriliyor. Hatta pahalılığın esas kaynağının o olduğu ifade ediliyor. ANKA"

Bu işi oturup iyi düşünmek gerekiyor.

Devlet vergi gelirlerini ve kayıtlı ekonomiyi nasıl garanti altına alabilir ona bakmalı.

Üretici ile Tüketici arasında fiyat farkının makul bir seviyede tutulması çin politikalar geliştirilmeli.

Hem üretici hem tüketici hem aracılar hem de devletin birlikte kazanacağı kazan-kazan anlayışına dayalı bir sistem için ortaya çıkarılmalı.

Tarladan tüketicinin dirtek sofrasına gelecek, sadece bir aracıya müsaade eden bir sistem kurulmalı.

Aracılar da işi organize ediyorlar. Onlar da devlete vergi kazandırıyorlar. Onlar da istihdama katkı sağlıyorlar. Haybeye para kazanmıyorlar ki.

Toplumun bütün kesimlerini kucaklayacak bir çözüme ivedilikle ihtiyaç var.

 

Yoksulluk, Magandalık, Vicdansızlık

Haberler (25.05.2005 Güneş),

"Türkiye'de 19.4 milyon yoksul var
DİE'nin yaptığı araştırma Türkiye'de yoksulluk ve açlık sınırının ne ölçüde olduğunu apaçık bir şekilde gözler önene serdi. Araştırmaya göre, 2003 yılında, yaklaşık 894 bin kişi açlık sınırının, 19.4 milyon kişi ise yoksulluk sınırının altında bulunuyor. Kırsal kesimde fertler arasında yoksulluk oranı yüzde 37.13'e ulaştı. Kentlerde yaşayanların ise yüzde 22.3'ünün yoksulluk içinde yaşadığı belirlendi. Kentlerde yaşayanların yüzde 0.74'ü kırsal kesimdekilerin ise yüzde 2.15'i gıda yoksulluğu (açlık) çekiyor."

Tabii bu rakamlar resmiyete girebilenler, ya giremeyenler ne kadar acaba?

Ülkede işsizlik konusu çözülmeden, insanlara yeni iş kapıları açılmadan bazı şeylerin
düzelmesi neredeyse imkansız gözüküyor.

Aç insan, her şeyi gözü kapalı bir şekilde yapabilir. Ülke 70 milyon diyelim bunun 20 Milyonu yoksulsa demek ki o ülkede refah %71 demektir. Tabii resmi rakamlarla.


"Liseli Ramazan maganda kurbanı

Maganda terörü durdurulamıyor. Adana'da hem lisede okuyan hem de boş zamanlarında bir lokantada çalışarak aile bütçesine katkıda bulunan Ramazan Çıngıllar (16) dün, kardeşi Latif Çıngıllar (12) ile evine gitmek üzere işyerinden çıktı.

Ramazan Çıngıllar, kardeşiyle yürürken, çeşitli suçlardan sabıkalı Y.K.'nın (37), rastgele açtığı ateşle göğsünden vuruldu. Hastaneye kaldırılan Çıngıllar, kurtarılamadı. Y.K., kaçarken olayı duyan baba Mahmut Çıngıllar, fenalık geçirdi ve katilin yakalanmasını istedi.. (aa)"

Bu kaçıncı terör. Yol kazaları, şohben-karbon monoksit zehirlenmelerinden sonra belki de en sık duyduğumuz konu havaya rastgele açılan ateşlerden ölen insanlarımız.

Bu nasıl bir anlayış anlamak mümkün değil.

Bir de neden bu kadar çok silah var insanlarda. Türkiye de mi Teksas oldu?

Tabii bütün bu olup bitenler güven ile alakalı.

Bir ülkede güven sarsılınca insanlar bu şekilde boşluğa düşüyorlar ve güvenlerini devlet otoritesi yerine kendileri sağlamaya çalışıyorlar.

Devlet otoritesi niye zayıfladı dersek de işin içinde başka işlerden bahsetmemiz gerekiyor.

Mafya da bu ortamda büyümüyor mu?

Adalet de bu ortamda zedelenmiyor mu?



"Bu insanlar çıldırmış olmalı

Günlerce işkence yapıldıktan sonra bir parka atılan erkek çocuk baygın halde bulunarak hastaneye kaldırıldı. Caniler aranıyor Adana'da, önceki gece tüyler ürperten bir işkence olayı ortaya çıkarıldı. İşkence kurbanı ise 3 yaşındaki bir erkek çocuk. Devriye gezen polis ekipleri, Seyhan İlçesi, Yeşilyuva Mahallesi'ndeki çocuk parkında feci şekilde dövülüp vucüdunun her tarafı morartılan bir çocuğu çıplak ve baygın halde buldu. Hastaneye kaldırılan çocuğun kafasında, yüzünde ve bacaklarında darp izlerinin yanı sıra vücudunun değişik bölgelerinde sigara yanıkları tespit edildi.

ANKARA'DAN KAÇIRDILAR

CANİLERİN minik çocuğa içki içirdiği de saptandı. Doktorlar, çocuktaki yara ve morlukların yaklaşık 1 haftadır işkenceye uğradığını gösterdiğini belirterek 'Üzerine alkol döküp yakmaya da çalışmışlar' dediler. Önce Acil Servis, ardından da Beyin Cerrahi Bölümü'ne kaldırılan mlinik çocuk, kendine geldikten sonra adının Galip olduğunu ve Ankara'dan kaçırıldığını söyledi. İşkenceci caniler aranırken çocuğun ailesinin tespitine çalışılıyor. "

Kim 3 yaşında bir çocuğa kıyabilir?

Böyle bir haber olabileceğini ve benim bu haberi okuyabileceğimi kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Ama oldu işte. Durun bakalım daha neler göreceğiz.

Bu toplumsal cinnetin yaklaşmakta olduğunun bir göstergesidir.

Bu vicdansızlığı, bu barbarlığı başka nasıl açıklayacağız?

Belki de bu olaylar yıllardır oluyordu da hiç haberimiz olmuyordu.

Ama artık oluyormuş demek. Demek ki medya geliştikçe gözükmeyen şeyler daha da gözükmeye başlıyor. Bu demokratik toplum olmak adına güzel bir gelişme ama bu rezillikleri, bu acımzasızlığı toplumdan kaldırmak için de birilerinin bir şeyler yapması gerekmiyor mu?

 

Gelecek 10 Yıl

Bir haber,

"Devlet Bakanı Ali Babacan, bu yılki enflasyon hedefinin yüzde 8,8, gelecek yıl yüzde 5, bir sonraki yıl ise yüzde 4 olduğunu bildirdi. (Tercüman, 24.05.2005)

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Ekonomik İşler ve Kalkınma Komisyonu ile Turizm Alt Komisyonu toplantılarına katılacak olan delegasyona akşam yemeği veren Devlet Bakanı Ali Babacan, son üç yıldır Türkiye’nin “sessiz bir devrim’’ dönemi geçirdiğini söyledi.

Babacan, “2006 yılında ilk defa Maastricht Kriterleri’ni yakalamış olacağız” dedi.

Canlı ekonomi

Türk ekonomisinin çok canlı olduğunu dile getiren Babacan, turist sayısının ve gelirinin arttığını, bu yıl 20 milyon turistin Türkiye’ye geleceğini ifade etti. Yabancı sermaye yatırımında büyük artış olduğuna da dikkati çeken Babacan, şöyle devam etti: “Türkiye’de çok önemli değişiklikler oluyor. 2 yılda 3 bin yatırımcı Türkiye’de yatırım yaptı. Yatırımcılara ciddi kolaylıklar sağladık. Bütün bunlara rağmen Türk ekonomisinin istikrara ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz.

Bugünkü Türkiye’yi değil, 10 yıl sonraki Türkiye’yi düşünelim.

Türkiye 10 yıl sonra borcu olmayan bir ülke olacak.

Avrupa’da ekonomi yıllık yüzde 2-3 büyürken, Türkiye’nin kalkınma hızı yüzde 5-7 arasında olacak.

Bu nedenle Türkiye, AB’nin lokomotifi haline gelecek ülke olabilir. Türkiye’nin AB içindeki yeri bir daha tartışılmamalı.’’


Artık 10 yıl sonrasını görebilecek perspektifleri yakalayan politikacılara ihtiyaç var.

İleriye yönelik politikalar geliştiren yöneticiler artık toplumlara heyacan ve yön veriyorlar.

Gerçekten 2003 yılı seçimini düşünüyorum da insanlar ne kadar karamsar, ne kadar umutsuz gözüküyorlardı. Ancak AKP halka umut aşılamayı, mevcut durumlardan heyecan yaratmayı ve topluma güven vermeyi başardı. Bunun en güzel örneği atıl duran iş makinalarını bir havuzda toplayarak duble yol yapımlarında kullanmaları verilebilir.

Yine ekonomi ve maliye ayağında işi sıkı tuttular, bunun sonucunda ekonomi alanında peş peşe rekorlar kırıldı.

Enflasyon %10'un altına indi. Paradan 6 sıfır atıldı. Dolar-Euro pek fazla kımıldayamadı. Emlak fiyatları arttı. Ekonomi yön değiştirdi adeta.

Bu halka da yansımaya başladı. Fiyatların fazla artmaması alım gücünü artırdı. Beyaz eşya, otomobil fiyatları bile düşmeye başladı. Bankalar faiz indirimine gittiler. Uzun dönemli konut ve taşıt kredileri verildi.

Bir Uzanlar konusunu vardı. Kimse dokunamıyordu. AKP bu konuya bütün cesaretiyle gitti. Uzanları bitirdi. Toplum aydınlandı.

Avupa Birliği'nden müzakere tarihi alındı. Başbakan Erdoğan ve Başbakan Yadımcı Gül öyle bir performans gösterdiler ki cumhuriyet tarihinde en çok dışarı çıkan kişleri oldular.

Toplu konut atağı yapıldı. Bugüne kadar yapılan toplu konutlardan daha fazla toplu konut yapımı için çalışmalar başlatıldı.

Bütün bunlar bile şu andaki iktadarın halk nezdinde tekrar çok rahat bir şekilde iktidara gelebileceğini gösteriyor. Bu iktidara alternatif çıkabilecek bir yapı henüz gözükmüyor.

AKP'nin en zayıf halkasını ise dinsel çıkışlar oluşturuyor. Bu konuda fazla da ses çıkaramıyorlar. Çıkarmadıkları sürecede iktidarlarının süreceğini biliyorlar.

Toplumu germenin hiç bir yarar getirmediğini çok iyi anladılar.

Pazartesi, Mayıs 23, 2005

 

Gazilerimiz

Bir haber,

"Gazileri işe alın (Güneş, 21.05.2005)

Erdoğan, gaziler ile şehit dul ve yetimleri için ayrılan kadroların hemen belirlenmesini ve bu kişilerin kısa zamanda işe alınmasını emretti.

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan'dan gazilere iş desteği...

Erdoğan, şehit ve malul yakınları ile çalışabilir durumdaki gazilerin işe yerleştirilme işlemlerine bazı kurumların beklenilen ölçüde hassasiyet göstermediklerinin belirlendiğini kaydetti. Erdoğan, Kurumların İçişleri Bakanlığı'na bildirmiş oldukları kadrolarını 3 ay içerisinde güncelleştirmesini istedi.

SORUMLULUK

Erdoğan, Resmi Gazete'de yayınlanan genelgede gazilere sahip çıkılmasını, saygılı olunmasını ve hatıralarının yüceltmesinin herkes için kanuni ve vicdani bir sorumluluk olduğunu kaydetti. Erdoğan, genelgede şunları kaydetti: Terörle mücadele sonucu malul olan hak sahiplerinin; memur olarak atandıkları takdirde malul maaşları kesildiğinden, atamaları daimi işçi kadrolarına yapılmalı. Özellikle 'Yardımcı Hizmetler Sınıfı' kadrolarına atanacaklarda 'ilkokul' mezunlarının atanması kolaylaştırılacak.

ÜNVAN VERİLMELİ

Kadro tahsisinde öncelik, fakülte ve yüksekokul mezunlarının atanacağı veya kurumsal özellik taşıyan kadrolara ilkokul, ilköğretim okulu ve lise mezunlarının atanabilecekleri unvanlara verilmeli 'Erdoğan genelgede ayrıca, söz konusu personelin çalıştıkları işyerlerinde karşılaştıkları sorunların çözümlenmesini de istedi. Başbakan bu konudaki yasaların titizlikle uygulanmasını kaydetti. (aa)"

Bravo. İşte bu. Birileri garibanlara sahip çıkmalı.

Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Bakanlar, Milletvekilleri ... topluma güç vermeliler.

Kimsesizllerin kimsesi olmalılar.

Sadece garibanlar değil, bu ülkede yaşayan herkes yanlız olmadığını bilmelidir.

Bunun mutluluğunu, bunun güvenini hissedebilmelidir.

Toplumsal dayanışma, insan olmamızın hazzıdır.

Bir gün kimsenin ne olacağı hiç bilinmez.

Toplumumuzu korumalıyız. Bunu her zaman devletten de beklememeliyiz.

Kendi çapımızda yapabileceklerimizi yapmalıyız.

Ne mutlu ki bir insan için bile yaşamı katlanabilir hale getirenlere.

 

ORGAN BAHIŞI

Bir haber,

"Arkadaş acısı organ bağışlattı (Güneş Gazetesi, 23.05.2005)

Konya'da, çocukluğunda en iyi arkadaşı böbrek yetmezliği nedeniyle ölen 27 yaşındaki çoban Murat Hayırlı, etkisinden kurtulamadığı bu olay nedeniyle yıllar sonra tüm organlarını bağışladı.

BAŞKALARI ÖLMESİN!

Konya Numune Hastanesi'ne giderek organlarını bağışlayan Hayırlı, 'Arkadaşım için bir organ bulunabilseydi belki de hayatta olacaktı. Ben de ölümümden sonra bu şansı başkalarına vermek istiyorum'' dedi. (a.a)"

Hayatta hiç bir zaman katı olmamak lazım.

Dinsel inanışlarımıza göre organlarımızı bahışlama düşüncesi bizleri tedirgin etmektedir. Oysa yaşam içinde karşılaşılan olaylar bizleri daha da esnek olmaya yöneltmektedir.

Yapılan güzellikler her türlü geleneksel inanç engellerini aşabilmektedir.

Vicdan dediğimiz olay da neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt edebilme yetisi değil mi?

Yaptığımız her şeyi kendi vicdanımızda tarttığımız sürece bütün ilkelliklerimizin törpüleneceği aşikardır.

Yeter ki dürüst olalım, yeter ki hakkaniyetli olalım.

 

Çöl Bile Yeşeriyor

Bir haber

"KONYA’NIN çöle dönen Karapınar İlçesi, 43 yıllık çalışmayla yemyeşil oldu. (Halka ve Olaylara Tercuman, 23.05.2005)

Türkiye’de rüzgâr erozyonu yaşanan arazilerin yüzde 20’sinden fazlasına sahip olan Karapınar, bu nedenle 45 yıl önce çöle dönüştü. Yaşanan kum fırtınaları yüzünden halk evinden çıkamaz duruma geldi. Konya-Ereğli karayolu bile, bu fırtınalar yüzünden trafiğe bile kapatıldı.Çiftçiler göç etti.

TARLASINDAN eski geliri alamayan çok sayıda çiftçi, yaşadığı toprakları bırakıp, büyük şehirlere göç etti. Bu olumsuz gidişata son vermek amacıyla 1960’lı yıllarda, kaybedilen toprağın yeniden kazanılması için çölleşmeye karşı büyük bir mücadele başlatıldı. 1962’de Toprak Su Genel Müdürlüğü’nce başlatılan çalışmayla 130 bin dekar alanda ağaçlandırma yapıldı.10 milyon fidan dikildi.

TOPRAĞIN rüzgârla hareket etmesini önlemek için setler oluşturuldu ve buralara sıcağa dayanıklı otlar ekildi. 1962-1995 yılları arasında, iğde, akasya, dişbudak, karaağaç ve badem türlerinin yer aldığı 10 milyon fidan ile böğürtlen gibi çalı türü bitkiler toprakla buluşturuldu. Uçsuz bucaksız Karapınar topraklarının sarı renginin yerini zamanla yeşilin farklı tonları almaya başladı. "

İşte bilimin, sevdanın ve azmin zeferi.

Her yer cennet olabilir. Çöller bile.

Yeterki istensin.

Yeterki sabırla, inatla çalışılsın. Yeterki insanlar buna inansın.

Yeşile yatırım yapan geleceğe yatırım yapmış demektir. İşte kanıtı.

Geleceği şimdiden hovardaca harcama lüksümüz hiç bir zaman yoktur. Bugün bizim, gelecek ise çocuklarımızındır.

Bu nedenle, çocuklarımıza daha güzel şeyler bırakmanın çabası içinde olmalıyız her zaman.

Her nesil bir önceki nesilden daha rahat ve konfor içinde ve bereketli yaşayabilmelidir.

Dünyamız her geçen gün daha da yeşile hasret kalıyor. Ozon tabakası inceliyor. Mevsimler değişiyor. İklim insanların karakterlerini de etkiliyor. Enerji kaynakları azalıyor. Savaşlar çoğalıyor. İnsanlar perişan oluyorlar, günahsızca ölüyorlar.

Evet bir ağaç belki bir şey değil ama bir ağaç, bir ağaç daha çok şey demek.

Pazar, Mayıs 22, 2005

 

Hırsızlık Bizi Bitirecek

Bir haber

"Sanayi Bakanı Coşkun'dan şok açıklama: Denetimlerde 100 litre benzin vermiş gibi gösterip, 70 litre veren istasyonlar yakaladık. (Guneş, 23.05.2005)

AkaryakIt istasyonlarının denetimi konusunda, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu arasında işbirliği yapılmasına dair protokol dün imzalandı. İmza töreninde konuşan Bakan Ali Coşkun can alıcı açıklamalar yaptı.

RUHSATSIZ VE HIRSIZ

Coşkun 'Denetimlerimiz sırasında ne yazık ki binlerce istasyonun ruhsatsız veya standartlara aykırı olduğunu gördük. 100 litre yakıt verildiğini göstermesine rağmen gerçekte 70-80 litre yakıt veren pompalarla karşılaştık' diye konuştu.

15 BİN İSTASYON

İmzalanan protokol sayesinde 250'si mühendis 530 kişiden oluşan bakanlık ekipleri seyyar laboratuar haline getirilmiş 41 araçla Türkiye'deki toplam 15 bin istasyonu sıkı takibe alacak. Pompacının hortumu da vatandaşın cebinden çıkmış olacak. "

Ülkemizde ne yazık ki adelet mekanizması zarar gördüğü için bu olaylar oluyor.

Vatandaş adalet görmek istiyor.

Adalet görmediği için yapılanları bir süre sonra akıllılık olarak yorumlayıp meşru görmeye başlıyor.

Artık bu ülkede yiğit birileri çıkıp ama ayrımcılık ve yargısız infaz yapmadan hırsızlığın en adi suç olduğunu, hırsızların rezil edilmesi gerektiğini göstermesi gerekiyor.

Adalet kalkınmanın ve çağdaşlığın motorudur.

Adalet güvenin sigortasıdır.

Ülkemiz insalarının vicdanında adelet, ekmek kadar değerli olduğu için ve bunu kalkınma ile birlikte topluma AKP sunduğu için toplum tarafından AKP baştacı edilmiştir.

Artık uyanalım. Adalete güveni tesis edelim. Kimsenin çaldığı, çırptığı yaptığı yanına kar kalmasın. Adalet sağlarken de adil olalım. Gücümüz çoluk, çocuğa yetmesin.

This page is powered by Blogger. Isn't yours?